YayBlogger.com
BLOGGER TEMPLATES

1 Eylül 2014 Pazartesi

Eve Dönüş : Hogwarts

"Hogwarts, Hogwarts, geldik sana,
Bizi de al kollarına,
Kafamızın içi bomboş,
Söyle, bunun neresi hoş ?
Saçlı olsun, saçsız olsun
Başlarımız bilgi dolsun.
İlginç Şeyler öğrenelim
Gelişelim milim milim
Yılmadan hep çalışırız
Büyülere alışırız.
Kırılmasın hiç umutlar,
Gün doğmadan neler doğar."

...
Dumbledore son birkaç dizenin söyleyişini asasıyla yönetti, şarkı bitince de en çok alkışlayanlardan biri oldu. Gözlerini silerek, "Ah, müzik!"dedi. "Burada yaptıklarımızın ötesinde bir büyü!"

Bugün Eylül'ün ilk günü. Pek çok muggle için sonbaharın başlangıcından başka bir şey ifade etmiyor. Oysaki Hogwarts öğrencileri ve Potterheadler için ne kadar da önemli bir gün!

Bugün saat 11'de Kings Cross istasyonundaki dokuz üç çeyrek peronundan Hogwarts Expresi dumanlar saçarak ayrıldı  

ve bambaşka büyülü bir dünyaya doğru yola koyuldu: Hogwarst Cadılık ve Büyücülük Okulu'na...


Tren, perondan kalkarken büyücü aileler saf bir gurur, muggle ailelerse aynı şekilde gururla ama bir miktar da endişeyle el salladılar okula gitmek için evlerinden ayrılan trendeki öğrencilere. Ve pek çok öğrencinin kafasından aynı düşünce geçti: "Hayır, evimden ayrılmıyorum. Evime, yuvama gidiyorum. Hogwarts benim evim."



Kimi kompartımanda zaman geçsin diye patlamalı pişti oynandı, kimi kompartımanda çikolatalı kurbağa kartlarını değiş tokuş edildi, kimi kompartımanda Quidditch lafları döndü, yeni arkadaşlar edinildi, kusana kadar balkabağı poğaçası yendi, bir öğrenci kurbağasını kaybetti, bir öğrenciye Bertie Bott'ın Binbir Çeşit Fasulye Şekerlemelerinden çikolatalı pasta tadında olanı çıktı, bir diğeriyse o kadar şanslı değildi... 
Birinci sınıflar arasında klasik bina muhabbetleri döndü:
-Sence hangi binaya seçilirsin ?
-Aman Slytherin olmasın da. 
-Gryffindor en iyisiymiş diye duydum.
-Rawenclaw da fena değilmiş.
-Ben kesin Hufflepuff''a seçilirim.

Muggle doğumlu olanlar büyücü dünyası hakkında öğrendikleri her şeyi şaşkınlıkla karşıladılar.

Ve sonunda vakit geldi. Trenin penceresinden Hogwarts arazisi görülmeye başladığında tüm öğrenciler üstlerine cüppelerini geçirdiler, tren durduğunda heyecanla kapıya yığıldılar. Ve işte ordaydı: Hogwarst, yuva.



Birinci sınıflar  kayıklarla, daha üst sınıflarsa testrallerin çektiği arabalarla devam ettiler yola. Hogwarts'ı ilk kez görenler hayret dolu nidalarla sağa sola bakınırken, bu heyecanı daha önceki senelerde yaşamış olanlar yeniden bu tanıdık yerde olmanın verdiği huzur içerisindeydi.
Ve Hogwarts'ın kapıları genç büyücü ve cadılara açıldı...
Birinci sınıflar müdür yardımcısını takip etti. Seçmen Şapka şarkısını söyledi ve binalar seçildi.


Her  seçilen öğrenci, seçildiği bina tarafından alkışlara boğuldu.


Tüm öğrenciler binalarına göre masalara oturdu. Hepsi neşeyle çene çalarken seneler önce bu sıralarda oturmuş olan Dumbledore Ordusu'nu düşündü.


Ve sonra işin en güzel kısmı geldi tabii: Yemekler !


Ee tabi eğer Hogwarts'taysanız her zaman sürprizlere hazırlıklı olmalısınız:


Yemekler yenildi, tok karınla dünya çok daha güzel bir yerdi. Sıra müdürün konuşmasına  geldi. Hepsi müdürün konuşmasını dinlerken seneler önce müdür koltuğunda oturan ve sevgi dolu gözlerle öğrencileri izleyen Dumbledore'u hayal etmeye çalıştı.


Ehem ehem... Yanlış gif !

Argus Filch'in uyarıları da hatırlatıldıktan sonra tüm öğrenciler bina başkanlarının peşinden binalarının ortak salonlarına doğru ilerlediler. Birkaç öğrenci Hogwarts'ın sürekli yer değiştiren merdivenleri yüzünden kayboldu.


Kimileriyse Peeves'in gazabına uğradı. Ah şu hortlak !
Ama sonunda çoğu binalarının ortak salonlarına sağ salim ulaşmayı başardı. Şimdi kimisi şöminenin etrafında oturmuş muhabbet ederken kimileri bir köşede büyücü satrancı oynuyor. Hepsi de Hogwarts'ta yeni bir yılın nasıl olacağının hayalini kuruyor. Biz de aynısını yapıyoruz. Tek fark onlar hayallerini yaşayabilecekken biz tüm bunları yalnızca hayal edeceğiz.
Birileri süpürge kullanmayı öğrenecek.

Yeni büyüler deneyecek.

Iksirler yapacak, Quidditch oynayacak, kaymakbirası içip tükürenbilye oynayacaklar. Biz de Harry Potter kitaplarını okuyup orada olmayı hayal edeceğiz. Hogwarts her zaman bizim evimiz, güvenli sığınağımız olacak. En güzeli de bu büyülü dünya bize kitaplığımız kadar yakın.
Bugün o Hogwart Ekspresi yolcularından biri değildik belki ama 1 Eylül bizim için de çok önemli ve özel bir gün. Çünkü 23 yıl önce bugün Harry James Potter, Hermione Jean Granger ve Ronald Bilius Weasley tanıştılar ve hiçbir şeyin bozamadığı güçlü bir arkadaşlığın temeli atıldı. O günden sonra hiçbirimizin hayatı eskisi gibi olmadı. 
Bu özel gün vasıtasıyla Jo'ya bize kapılarını açtığı büyülü dünya için teşekkür etmek istiyorum. Onun sayesinde eşsiz maceralar yaşadık. Belki tüm bunları kafamızda yaşadığımızı söyleyeceksiniz. Ama Dumbledore'un da dediği gibi, bu neden gerçek olmadığını göstersin ki ?






     Merhaba !! Blogu çok boşladığımı biliyorum. İnanın buna çok üzülüyorum ama yazmak için uygun bir an bulamadım bir türlü. En sonunda bugün bilgisayarın karşına geçme ve sizlere yazma imkanı bulabildim. Bugün ne zamandır yazısını geciktirdiğim "Uyumsuz"la birlikte serinin ikinci kitabı "Kuralsız"ı da paylaşacağım sizlerle.
    
   "Uyumsuz" kitabını iki sınıf arkadaşımın bu kitaptan bahsederkenki hayranlık hallerine güvenerek aldım. Kitabı aldığım yerde "bir kitap alana ikincisi %50 indirimli" kampanyası olduğu için "Kuralsız"ı da sepetime eklemiştim. "Uyumsuz"un üzerinden çok kitap geçti ama "Kuralsız"ı daha dün bitirdim. Aklımda bazı soru işaretleri var kitapla ilgili, bu yüzden bir an önce kitabı okumuş birileriyle konuşup merakımı gidermem lazım. Serinin son kitabı "Yandaş"ı okumak için sabırsızlanıyorum ama bir yandan da o kitabı okumayı erteleyebildiğim kadar ertelemek var kafamda. Çünkü "Yandaş"ta öyle bir şey oluyor kii... Öyle bir şey oluyor ki... Neyse arkadaşlar, ben bir spoiler yedim, acısını hala çekiyorum. Bu yüzden "Yandaş"ta ne olduğu bana kalsın şimdilik.

                                    
                                               UYUMSUZ


TEK BİR SEÇİM
ARKADAŞLARINI BELİRLER

TEK BİR SEÇİM
İNANÇLARINI TANIMLAR

TEK BİR SEÇİM
SADAKATİNİ ŞEKİLLENDİRİR
HEM DE SONSUZA KADAR

TEK BİR SEÇİM
SENİ DÖNÜŞTÜREBİLİR

Beatrice Prior'ın Chicago'sunda toplum, her biri belli bir erdemi yaşatmaya adanmış beş topluluğa bölünmüş durumda. Dürüstlük, Fedakarlık, Cesurluk, Dostluk ve Bilgelik. 

Her yıl, belli bir günde bütün on altı yaşındakiler, hayatlarının geri kalanında birlikte yaşayacakları grubu seçmek zorunda. 

Beatrice, hem ailesiyle kalmak, hem de kendi benliğini bulmak istiyor ama ikisini birden seçemez. 

Bu nedenle kendisi dahil, herkesi şaşırtan bir seçim yapıyor.

Birkaç Alıntı:

- Babam, gücü elinde tutmak isteyenlerin, hep kaybetme korkusuyla yaşadığını söyler. Onun için gücümüzü gücü istemeyenlere vermemiz gerektiğini iddia eder.
(Ben mi yanlış hatırlıyorum, yoksa Dumbledore'un da bununla ilgili bir sözü mü vardı ?)

-Cevapları biliyorum: Bunların hepsi mazeret. İnsan mantığı; her tür kötülüğe uygun bir mazeret uydurabilir, o yüzden mantığa güvenmememiz büyük önem taşır.

-"İnsanların canını yakmak istemediğin için ödlek olmazsın "

-Belki herkeste bir parça fedakarlık vardır, bunun farkında olmasa bile.

-"Yüksekten korkuyorsun,"diyorum. "Cesurluk yerleşkesinde nasıl yaşayabiliyorsun?"
"Korkularıma aldırmıyorum," diyor. "Karar verdikten sonra, korkularımı yok sayıyorum."

-"Zorbalığın, ödlekliğin bir işareti olduğunu söylediğinizi hatırlar gibiyim."

-Bazen babam, insanlara yardım etmenin en iyi yolunun, yanlarında olmak olduğunu söylerdi.

-Bazen geriye sadece ağlamak ya da gülmek kalıyor. Ve şu anda gülmek, kendimi iyi hissettiriyor.

-Gözü pekliğin, olağan eylemlerin ve ötekilerin haklarını savunmayı amaçlayan cesarete inanıyorum.

-"Demek korkuların kaybolduğu falan yok, öyle mi ?"
"Bazen kaybolurlar. Bazen de yeni korkular eskilerinin yerine yerleşir." Başparmağını kemerine takıyor. "Ama buradaki amaç korkusuz olmak değil. Öyle bir şey mümkün değil. Önemli olan, korkunu kontrol edebilmek ve hakkından gelebilmek."

-Hayır, bir zamanlar öyleydi. Ölüm bu işte -şimdiki zamandan geçmiş zamana geçmeye ölüm deniyor.

-"Korkular benim olmayınca, cesur olmak daha kolay."

-"Hayatta doğru bir seçim olduğuna inanmıyorum," diyorum. "Ya sen?"

-Özveri ve cesaret birbirinden farklı şeyler değil.

-Ama bazen pes etmemek cesur olduğun anlamına gelmez. Bazen direnmekten vazgeçmek, ölümle yüzleşmektir.

-"Bazen acı çekmek, daha büyük bir iyiliğe gebedir."




KURALSIZ


TEK BİR SEÇİM
FEDAKARLIK GEREKTİRİR

TEK BİR FEDAKARLIK
KAYIP GETİRİR

TEK BİR KAYIP
SORUMLULUK HALİNE GELİR

TEK BİR SORUMLULUK
SAVAŞ DEMEKTİR

TEK BİR SEÇİM
SENİ YOK EDEBİLİR

Her seçimin bir sonucu vardır. Tris sevdiklerini -ve kendini- kurtarmak zorunda. Üzüntü, fedakarlık, kimlik, bağlılık, kurallar ve aşkla ilgili sorunlarla boğuşurken bu hiç de kolay olmayacak. Üstelik savaş başlıyor ve herkes tarafını seçmek durumunda. Ancak geri dönüşü olmayan bir yola giriyorsan, zafer getireceğini umduğun seçim, tüm hayatını altüst edebilir.

Birkaç Alıntı:                                                                                                                  

-Dağılan parçalarımı toplamak, ayakkabın bağcığını bağlamak gibi. Boğuluyormuşum gibi hissediyorum ama aynı zamanda güçlüyüm

-"Merak, kendinden başka bir şeye hizmet etmez Johanna."

-İkimiz de arındırma işlemini izliyoruz. Onun da benim gibi düşünüp düşünmediğini merak ediyorum: Hayat da bizi kirlerimizden arındırıp dünyaya tertemiz geri yollasa hoş olurdu. Ama bazı kirler kolay çıkmaz.

-Belki paramparça olmak ve bir şeyleri düşünmek zorunda kalmamak daha iyidir.

-"Bazen," diyor Tobias kolunu omzuma atarken,"İnsanlar gerçek olmasa bile mutlu olmak ister."

-"Suçluluk duygusunun sana daha sonra nasıl davranacağını öğretmesine izin ver." derdi babam.

-Bence insanlığımızı kaybetmemek için ağlayarak içimizdeki hayvanı özgür bırakıyoruz.

-Zalimlik birinin dürüst olmadığı anlamına gelmez, tıpkı cesur olmanın birini iyi yapmadığı gibi.

-İnsanların katman katman sırlardan oluştuğunu keşfettim artık. Birini tanıdığınızı sanıyorsunuz, onu anladığınızı düşünüyorsunuz ama her zaman sizden sakladıkları bir yanları, yüreklerinin derinliklerine gömdükleri arzuları oluyor. Hiç kimseyi tam olarak tanıyamazsınız ama bazen onlara güvenip güvenmemeye karar verirsiniz.

-"Ama unutmayın, bazen ezdiğiniz insanlar  gün gelir sizden daha güçlü olurlar."

      Kitap kapaklarından en çok "Kuralsız"ınkini beğendim. "Uyumsuz"un bir de film özel kapağı var. E doğal olarak bir de filmi. "Aynı Yıldızın Altında"da sevgili rolüyle karşımıza çıkan Shailene Woodley ve Ansel Elgrot, bu filmde Tris ve Caleb adlarında iki kardeş. Filmi henüz izlemedim ama Ansel Elgrot'un Caleb rolüne uygun olduğuna emin değilim. Gerçi aynı şeyi Agustus rolü için de söylemiştim ama altından çok iyi kalktı. 
Şimdi size bir şey diyeceğim ama "Yok artık!" diyeceksiniz. Size okuduğum kitaptaki karakterleri sağda solda karşılaştığım alakasız insanlarla ilişkilendirerek kitap boyunca karakterleri o insanlar gibi hayal ettiğimden bahsetmişimdir mutlaka. Bu tamamen istem dışı bir şey. Beynim kendi kendine eşleştirme yapıyor ve ona göre hayal kuruyor. Peki sevgili beynim Dört'ü kiminle eşleştirdi dersiniz? Atalay Demirci'yle !!!! Biliyorum, biliyorum çok saçma. Neyse ki ikinci kitabı okumadan önce filmdeki oyunculara  baktım ve hayli zor da olsa ikinci kitabı okurken Dört'ü Theo James olarak hayal etmeyi başardım !

      İtiraf ediyorum: "Uyumsuz"u okurken hep bir Tris-Eric ilişkisi bekledim. Lakin böyle bir şey gerçekleşmedi. Ama ben bu ilişkiye karşı öyle beklentiliydim ki, gözümün önündeki asıl ilişkiyi görmezden geldim, Tobias'a çok yazık ettim.

Serinin kitapları şimdiye kadar karşılaştığım pek çok kitabın aksine şimdiki zamanla yazılmış. Yani yaşanan her şeyi kitap kahramanlarıyla aynı anda, hep birlikte yaşıyorsunuz.

     Tris karakterinden biraz bahsetmek istiyorum. O cesur, fedakar ve bilge. O bir Uyumsuz. Aslında bakarsanız güçlü, savaşçı ve asi kız karakterlerle o kadar çok karşılaştık ki bundan biraz yorulmaya başladık bence. O kadar çok kitapta böyle karakterlerle karşılaştık ki sonsuza kadar koşabileceğimize, yara alsak da devam edebileceğimize, sevdiklerimiz için her şeyimizi feda edebileceğimize, bir savaşçı olduğumuza inandık. Ama bu o kadar da gerçekçi değil, değil mi ? Kitaplarda güçlü karakterler görmeyi hep sevdim ama sanki artık yoruldum bundan biraz. Onlardan hep güç aldım ama hani gerçekçilik ? Tris'le hemen hemen aynı yaştayız ve aramızdaki uçurumu görebiliyorum. Silah kullanıyor ve adam öldürüyor. Aslında bunları yapmaya mecbur. Bir şekilde istediğini almayı başaran, arkadaş aramayan ama arkadaş bulan biri. Azimli ve kararlı.

Aslında bilemiyorum... Sani hep aynı hikaye var gibi. Temel aynı, yalnızca üzerinde çıkılacak katları değiştiriyorlarmış gibi. Bu seri için katlardan kastım Bilgelik, Dürüstlük, Fedakarlık, Cesurluk ve Dostluk toplulukları. "Uyumsuz"u okuyan herkes "acaba ben hangi topluluğu seçerdim?" diye düşünmüş olmalı mutlaka. Ben kendimi en çok Dostuk'a uygun görüyorum. Bilgeler fazla bilge, dürüstler kırıcı olma pahasına açık sözlü, fedakarlık için fazla eşitlikçiyim, cesurluksa cesur olma adına aptalca şeyler yapıyor bence. Trene binmek için tren hareket halindeyken içine atlamak, trenden inmek için de yine tren hareket halindeyken içerden atlamak zorunda olmak falan mantıksız geliyor mesela. Neyse, onlara eğlenceli geliyordur herhalde. Simülasyon sırasında karşılarına neler çıktığını görene kadar Uyumsuz olabileceğime de inanmıştım ama simülasyondan sonra Dostluk'a uygun olduğumu kabul ettim.
     
     İlk kitabın üzerinden çok kitap geçti, bu yüzden yazabileceğim pek fazla şey yok aklımda. Ama ikinci kitap hakkında konuşmak istiyorum. İkinci kitaplar genelde geçiş kitabından daha önemli bir nitelik taşımaz ama "Kuralsız" başlı başına heyecan doluydu. Düzen karşıtlığı, savaş, ihanet, cesaret, fedakarlık, sır, kırılma noktası, sınanan ilişkiler... Bu kitabın anahtar kelimelerinden birkaçı. Kitabı iyice sindirebilmek için "Uyumsuz"u okuduktan sonra araya başka kitaplar da koymuştum ama ikinci kitap öylesine başını almış gidiyor ki "Uyumsuz"dan sonra direkt "Kuralsız"a geçsem de olurmuş. Kitabın sonu, insanı bir sonraki kitabı okumaya mecbur bırakacak cinsten. Eh, tahmin edersiniz ki ikinci kitapta Tris-Tobias ilişkisinde dalgalanmalar ve bazı tartışmalar oluyor. Çünkü mutluluk, sevgi ve bağlılıkla giden ilişkilerden tatmin olamıyoruz. Aslında kitaplardan beklentilerimiz öyle kalıplaştı ki yazarları sınırlandırıyor, yaratıcılıklarını köreltiyor ve hep kendini tekrar etmeye yönlendiriyoruz bence.

 İlk kitapta Bilgelik'in çirkefleşmeye başladığı anlara tanık olmuştuk. Savaş başlamıştı ve insanlar ölmüştü. Bu kitapta yavaş yavaş taraflar oluşmaya başlıyor ve kitap ilerledikçe yok edici darbeye hazırlanıyor. Fakat tarafların çıkarları belli noktalarda kesişse de amaçlar ve görüşler kişiden kişiye farklılık gösteriyor. bu da bazı sorunlara yol açıyor. Kendini savaşın dışında tutmaya hevesli olanlar da var.

 En kötü şey de ne biliyor musunuz? Kontrolsüzlük. Bedenini ve zihnini kontrol edemiyorsun, robotlaşıyorsun ve asla yapmayacağın şeyler yapıyorsun. Benliğin ele geçiriliyor. Bir insanın en kötü kabusu olabilir ele geçirilmek.

"Kuralsız"ın sonu her şeyi değiştirecek nitelikte. Üçüncü kitapta neyle karşılaşacağınızı kestiremiyorsunuz bile. Bir de hani bu tarz üçlemelerde olaylar kitaplarda genelde şu şekilde bir dağılım gösterir:

1.kitap: Tanışma. Yönetimi tanırız, ülkenin genel durumu falan anlatılır. Ana karakterimiz bu düzende kendi yerinden bahseder ve bir noktadan sonra bu düzende bulunduğu konum onu başka şeyler yapmaya iter. Düzendeki çatlaklar görülür. İsyanlar başlar. Kitabın sonunda büyük yangının ilk kıvılcımı parlar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ayrıca bu kitapta ilişkiler kurulur. Dostluklar oluşturulur ve mutlaka esas kızımız kendine uğruna ölebileceği bir sevgili bulur. Aslında onu etkileyen bir başka çocuk daha  vardır. Kızımız kararsızdır.

2.kitap: Kızımız gerçek aşkının kim olduğunu anlayana kadar bir süre pinpon topu gibi bir ona bir buna gider. İsyanlar artmış, yangın büyümeye başlamıştır. Kızımız kendine savaşçı rolü belirler ve bir süre sonra lidere yakın bir konuma gelir. Önceki kitapta olanlara değinilir. Kızımız fekadar, savaşçı bir karakter olur. Acı çeker ama pes etmez. Gelecek kitapta olacaklara dair ipuçları verilir. kimin dost kimin düşman olduğu artık anlaşılmıştır.Büyük Savaş'a başlanmıştır. 

3.kitap: Büyük Savaş yaşanır. Savaş sonlanır. Bizimkiler kazanır. Ölenlerin acısı ikinci ve üçüncü kitapta kısacık bir süre çekilir. Geçmiş hatırlanır. Çiftimiz ayrılmaz bir parça olmuştur. Kitap biter.

Bu seride farklı olan şu: Benim üç kitaba böldüğüm şey  iki kitapta yaşanıyor ve üçüncü kitap için ortaya bambaşka bir sürpriz atılıyor. Asıl mesele sandığımız şeyin aslında asıl mesele olmadığını anlıyoruz. Bir de ilişki tek çocukla başlıyor, tek çocukla devam ediyor.

Ayrıca yazar, karakterleri öldürmekten hiç çekinmiyor.

Peter'ı ikinci kitabın sonlarına gelene kadar Draco Malfoyvari olarak tanımlamıştım. Üçüncü kitapta karşımıza nasıl biri olarak çıkacağı tam bir muamma.

Christina'nın Tris'e bir kötülük yapacağını, ona ihanet edeceğini bekledim kitabın sonuna kadar ama yazar bunu gereksiz görmüş olmalı. Bu konudaki beklentim karşılanmadığı için pek üzülmedim açıkçası.

Dört ise olduğu gibi kabul ettiğim ama kişisel anlamda beni pek etkilemeyen bir karakter.

Okusam mı okumasam mı diye tereddüt yaşıyorsanız bu türü sevenler için oldukça tatmin 
edici bir seri olduğunu söyleyebilirim.