YayBlogger.com
BLOGGER TEMPLATES

9 Temmuz 2014 Çarşamba

     Güneşli bir günden merhaba :)
    Kitabı dün bitirdim ve sizinle paylaşabileceğim için çok sevinçliyim.
      Kitabımızda insanlar, elfler, cüceler, nalet olası orklar ve bir de ejderhamız var. "Cüceler" dediğim topluluk    yalnızca üç kişiden oluşuyor- ki biri sonradan ölüyor. Bu kitapta sık sık elflerle karşılaşacaksınız ve onları  tanımak için "Yüzüklerin Efendisi"ndekinden çok daha fazla fırsat bulacaksınız. Elflere aşık bir insan olarak  onların zayıf yanlarını da görmek beni üzdü diyebilirim.
        Hadi Hurin'den anlatmaya başlayalım.  Hurin, hem elfler hem de insanlar tarafından saygı gösterilen  sağlam bir karakter. Gençliğinde kardeşi Huor ile birlikte kaybolmuş ve o ana dek hiçbir insanın görmediği  gizli Gondolin şehrinde -bir elf şehri- bir seneye yakın bir süre boyunca Kral Turgon tarafından  ağırlanmıştırlar. . Hurin burada pek çok irfan öğrenmiş ve kendisini geliştirmiştir. Kendisine "Elf Işığı" lakabı  takılan sert mizaçlı ve gururlu Morwen ile evlidir. Hurin ve Morven'in Turin ve Urwen adında iki evladı  vardır. Urwen kendisine kahkaha anlamına gelen "Lalaith" lakabı takılmış şen şakrak bir kızken; Turin daha  çok annesine çekmiş, sessiz ve düşünceli bir çocuktur.
    O zamanın karanlık ve kötü gücü, kendisi bir Valar- zamanın başlangıcında dünyaya gelen büyük güçler-  olan  Morgoth'un Orta Dünya'ya dönüşünün dört yüz altmış dokuzuncu senesinde elfler ve insanlar arasında  bir umut doğmuştu, çünkü; aralarında Beren ve Luthien'in başarılarına va Morgoth'un Angband'da, kendi  tahtında mahcup edildiğine dair söylentiler dolanıyordu. Bu olayı Voldemort'un Harry'yi öldürmeye çalıştığı  gece Kedavra lanetinin geri tepmesi sonucu gücünün çoğunu kaybetmesiyle insanların Voldemort'un yok  olduğuna inanmasına ama aslında Voldemort'un bir köşede gücünü toplamaya çalışmasına benzetebiliriz belki  biraz. İnsanlar bu konuda umutluydular, ancak karanlık güç daha tüm oyunlarını sergilememişti. Orta  Dünyadakiler bunu kuzeyden gelen "Habis Nefes" adı verdikleri rüzgarla hastalık ve ölüm gelmesi sonucu acı  bir şekilde öğrenmişlerdi. Lalaith de ne yazık ki bu uğursuz rüzgarın getirdiği hastalık sonucu ölenlerdendi.  Yaklaşık üç sene sonra büyüklerin arasında büyük bir silahlanma, toplanma söylentileri dolanmaya başladı.  Ve kaçınılmaz bir savaş... Hurin'in de katıldığı bu savaşa "Sayısız Gözyaşı Savaşı" anlamına gelen "Nirnaeth  Arnoediad" adı verildi. Burada Karanlık Efendi'nin ejderhası Glaurung'dan  da bahsetmek gerek. Büyük bir  savaş oldu, savaşa pek çok elf ve pek çok insan katıldı. Savaşa katılan pek çok kişi öldü ve Hurin,  balrogların efendisi Gothmog tarafından esir alındı; batıda Hithlum, güneyde Beleriand topraklarını  görebileceği yüksek bir yerde taştan bir sandalyeye  oturtuldu. Orada Hurin ve ailesi lanetlendi.
    Morwen o sıralar başka bir kız çocuğuna hamileydi. Zor günle geçiriyorlardı, doğudaki toprakların çoğu  gasp edilmişti. Oğlunun geleceğine baktığında Doğulu bir köle olmaktan daha iyi bir durum göremeyen  Morwen, oğlunu bu kaderden kurtarmak için bir elf diyarı olan Doriath'a gönderdi. Doriath kralı Thingol o  dönemde elf beylerinin asla yapmayacağı bir şeyi yaparak bir insan olan Turin'i evlat edindi. Turin orada  büyüdü ve pek çok elf irfanı öğrendi. Zamanla kendini her anlamda geliştirerek bir elften bile daha büyük bir  kudret ve yeteneğe sahip oldu. Yaşadığı yerde kendisini seven pek çok kişi olmasına karşın onu kıskananlar  da vardı ve...
    Biliyorum, çok sinir bozucu bir yerde kestim ama olayların başlangıcını anlamanız ve devamını okumaya  heveslenmeniz için bu kadarının yeteli olduğunu düşünüyorum. Turin bundan sonra kaderiyle ve üzerindeki  lanetle savaşıp durdu. Gerçekten de pek çok zorlukla mücadele etti. Sizce kaderini yenebildi mi, ne dersiniz  ? Peki ya Morwen ve kızı Nienor'a ne oldu sizce ? Hepsi ve daha fazlası için kitabı okuyun. Turin'in  Gondol'da yaşadığı kötü bir olaydan ve iflah olmaz gururundan dolayı orayı terk ettiğinden ve ondan sonra  da pek çok kez yaşadığı yeri değiştirdiğinden, acıyla yoğrulup olgunlaştığından, gittiği her yere karanlık bir  gölge çöktüğünden, her yere felaket götürdüğünden söz edebilirim yalnızca. Ve eğer merak ettiyseniz Turin  ve annesinin yolu hiç rastlaşmıyor yalnız kardeşiyle yolu öyle bir rastlaşıyor ki... Ah, yeter bu kadar !  Yenmesi gereken bir de kötü ejderha var. Yuvasına geri dönüp ailesini ve memleketini kurtarma isteği de  kalbinde hiç sönmeyen bir ateş... Aşk, dostluk, aile, gurur ve yıkım...
     Tolkien'in şimdiye kadar yalnızca "Yüzüklerin Efendisi" serisini ve "Hobbit" adlı kitabını okumuştum. Bu  kitapları çok sevdiğimi ve kitaplığımın "özel kitaplar" rafında değiştirilemez bir yeri olduğunu da söylemeliyim.  Orta Dünya'yı gerçekten de çok  seviyorum.  Soy ağaçlarından isimler sözlüğüne, haritalardan genel bilgilere,  telaffuzdan kitap düzenlenirken alınan notlara kadar size kitapları anlamanıza ve Tolkien'in dünyasını  tanımanıza yardımcı olacak ekleri var kitapların. Tolkien inanılmaz bir yazar. Kafasında böyle bir dünya  kurgulayıp, buna özel bir dil oluşturmak kesinlikle ayakta alkışlanacak bir iş. Olayların mükemmel kurgusu,  etkileyici savaş anlatımları ve sizi kitabınızın başından kaldırıp Orta Dünya topraklarına götürecek ayrıntılı  mekan tasvirleri de cabası... Eğer daha önce hiç Tolkien kitabı okumadıysanız "Hobbit"ten başlamanızı  tavsiye edebilirim.
   Şimdi Sarah Jio'nun "Son Kamelya"sını okuyorum. "Böğürtlen Kışı"nı çok beğenmiştim, bu da çok güzel.  Kitabı bugün bitiririm diye umuyorum. Yarın da Tolkien'in "Tehlikeli Diyardan Öyküler" kitabını okuyup  bitirmeliyim çünkü kitapları cuma günü kütüphaneye teslim etmek zorundayım.
   Size yeniden yazabilmek çok güzel.Tolkien kitapları kadar heyecan verici bir yaz tatili diliyorum. Hayırlı  ramazanlar !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder