YayBlogger.com
BLOGGER TEMPLATES

29 Temmuz 2014 Salı

     Ramazan Bayramınız kutlu, mutlu, mübarekli olsun ! Bugün bayramın ikinci günü ve ben her bayramda olduğu gibi bu bayramda da bayram daha ilk günden bitmiş gibi hissediyorum. Umarım bol bol bayram harçlığı toplayabilmişsinizdir. Benim bu seneki hasılatım 20 TL'den ibaret.
     Bu sabah kardeşim ve babamı Artvin'e uğurladık. Yaklaşık bir ay boyunca annemle baş başa olacağız. Eğlenceli olacağını umuyorum.
     Bugün eve hiç misafir gelmediği için kafamı kitabıma gömüp bol bol okuma imkanım oldu, böylelikle "Uyumsuz"u bitirdim. "Uyumsuz"u okumadan önce, Harry Potter özlemime karşı koyamayıp "Zümrüdüanka Yoldaşlığı"nı okumuştum yeniden. Ah, Sirius :'( 
      Vee onun öncesinde okuduğum kitap da "Gözlerini Sımsıkı Kapat." Bugün sizinle bu kitabı paylaşacağım ama ona geçmeden önce serinin ilk kitabına da şöyle bir değinelim:

                              AKLINDAN BİR SAYI TUT


     Bir adam, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: "Aklından herhangi bir sayı tut. 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı." Adam öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: "Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin... Küçük zarfı aç." 

                            "Aldıklarını geri vereceksin 
                              Vermiş olduklarını aldığın zaman.

                              Biliyorum ne düşündüğünü, 
                              Ne zaman uyuduğunu, 
                              Nereye gittiğini, 
                             
Nereye gideceğini. 
                              Seninle bir randevumuz var, 
                              Bay 658." 

                                         
                                   
    Vee ikinci kitap: 
           
                              GÖZLERİNİ SIMSIKI KAPAT
   New York'un en gözde dedektifiyken, basının kendisine yakıştırdığı isimden hep rahatsız olmuştu: Süper Dedektif. Bir bulmacayla karşılaştığında, mutlaka çözmek isterdi. Gurney'e göre her bulmacanın çözümü için mutlaka bir ipucu vardı.

   Peki ya bu sefer yoksa?

   Düğün günü öldürülen bir gelin… Ve olaya tanıklık eden yüzlerce davetli. Cinayeti kimin işlediği ortada, herkes kendinden emin ama ya hepsi zekice bir illüzyonla yanıltılıyorsa... Cinayet silahı dahil birçok detayda sürpriz akıl oyunlarını gördüğünde, Gurney tam bir psikopatla karşı karşıya olduğunu anlar.

  Gurney şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemleri, soruları ve keskin bakış açısıyla soruşturmaya bambaşka bir boyut kazandıracaktır. Kim daha zeki; Gurney mi, yoksa müthiş bir illüzyondan ibaret katil mi?


   Şimdi kitaplığıma bakıyorum kaç tane polisiye romanım var diye de; iki Sherlock Holmes kitabı, Millennium üçlemesi ve bu serinin üç kitabı var. "Gözlerini Sımsıkı Kapat"tan sonra gelen "Şeytanı Uyandırma" hariç hepsini okudum ve çok beğendim. Serinin dördüncü kitabı "Peter Pan Ölmeli"yi de çok merak ediyorum ve okumak için sabırsızlanıyorum. Ayrıca Sherlock Holmes'ü bitirmeye kararlıyım. Belki "Kayıp Sembol" de polisiye kitabı sayılıyordur, bilmiyorum. Kitapları türlerine ayırmak, hiçbir zaman iddialı olduğum bir konu olmadı.
   Kitaba başlamadan önce arkasındaki yazıyı okuyunca "illüzyon"dan kasıtlarının şu yetenek gösterilerindeki göz yanıltmalarından biri olduğunu düşünmüştüm. Aslında cinayetin işlenmediğini, bunun yalnızca bir göz yanıltması falan olduğunu kurgulamıştım kafamda. Ama o anlamda kullanılmamış, eğer kitabı okumadıysanız ve "illüzyon" kelimesinden beklentiniz benim düşüncemle aynı doğrultudaysa kitabı okumadan önce bunu bilmenizin iyi olacağını düşündüm.
   İlk kitabı okumamın üzerinden çok zaman geçti, bu yüzden pek fazla şey hatırlayamıyorum ama çok beğendiğimi söyleyebilirim. İkinci kitap da kesinlikle beklentilerimin üstündeydi, çok iyiydi.
   Bir gelin düğün gününde çalışanları Hector Flores'ın kulübesine gidiyor. Bir yandan kameralar düğün için çekim yapıyor, bahçenin her yerindeler, ayrıntı kaçırmadan çekiyorlar. Damat, karısının kulübeden dönmemesi üzerine onu almaya gidince, umulmadık bir manzarayla karşılaşılıyor: Gelinin kafası kesik ve kendi vücuduna bakacak şekilde çevrilmiş. Tüyler ürpertici bir manzara. Ölü gelin dışında kulübede başka kimse yok. Bu olay Dedektif Gurney'e sunulduğunda, her ne kadar bu işlerden elini eteğini çekmiş olsa da böyle bir gizeme karşı koyamıyor ve kendini bu olayın içinde buluveriyor. Cesur ve zeki dedektifimiz bu defa olayı çözebiliecek mi dersiniz ?
   John Verdon'dan ezber bozan bir roman...
   Çok sürükleyici, heyecan verici ve zaman zaman sakin, gizemli, düşündürücü... Gurney'in olayı çözmek için kafasını çalıştırdığı her anda ben de farkında olmadan düşünmeye, olayı çözmeye çalışıyorum. Dave Gurney, parlak zekasıyla ince ayrıntılarda geziyor, bütüne bakıyor, herkesten farklı düşünüyor, kafasını çalıştırıyor, tehlikeli sularda yüzüyor... kitabı okurken siz de bütün bunları onunla birlikte yaşıyorsunuz.  Ufacık, zararsız bir spoiler: Bu kitapta ön planda olan şeylerden birisi de cinsellik, hatta roman bir bakıma bunu üzerinde dönüyor. Çocuk yaşta tecavüze uğrama sonucunda ortaya çıkan cinsel saldırganlık... Ve daha neler neler. Biraz tüyler ürpertici ama bunlar hayatın gerçekleri. Minik spoilerımız burada sona eriyor.
   Ah, aslında bir spoiler daha var: Katil tam da tahmin ettiğim kişi çıktı. Bunu neden bir spoiler olarak kabul ettiğimi zeki olanlarınız anlayabilir. Spoiler bitti.
   Dave Gurney gerçekten kurnaz ve zeki . Ama ben onun yerinde olsaydım en sonunda bulunduğu varsayımın üstünde en başında durmuş olurdum. Gerçi ben bunun bir polisiye roman olduğunun bilincinde olarak tahminlerde bulundum. Onunsa soğukkanlılıkla çözmesi gereken dehşet verici gerçek bir cinayet var karşısında. Ya da cinayetler zinciri ? Upps, yine spoiler verdim. Ben daha fazla spoiler vermeden yazıyı sonlandırayım, siz de bir an öce bu kitabı okuyun. Sanırım böyle bir gizeme karşı koyamayacaksınız.
   Kitabın durgun yerleri bile bir şekilde akıcı. John Verdon kesinlikle kalemini çok etkili kullanıyor.
   Sizin için pek adetim olmayan bir şey yaptım ve birkaç -aslında birkaçtan biraz daha fazla- alıntı çıkardım. Bir göz atmak isterseniz:
-Ama işin apaçık ortada olan komik tarafı insanın yaşadıklarını hatırlamayı sürdürmesinde gizliydi. Diğer taraftan sadece günü yaşamaya çalışırsanız hatıralar silikleşirdi. Mutluluk bile sadece o anlık bir mutluluk olmalıydı. Benimsenmediği zaman yaşanılanlar giderek unutulan rüyaları andırmaya başlıyordu. Sonunda da çok derinlerde kalmış, hoşnutsuz bir tınıya dönüşeceklerdi.

-"Neden çevrendeki her şeyi şaşırtıcı güzellikteki bir hediye gibi kabul edip değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmiyorsun ?

-"Hayat kısa diye düşünüyorum," dedi sonunda birine acı gerçeği yüz yüze söylemek zorunda kalmış birinin tavrıyla.
 "Ve..?"
 Tam bana yanıt vermeyecek diye düşünmeye başlamıştı ki karısı konuşmaya başladı: "Ve zaman kaybediyoruz."

- "Hayat kısa. Hepsi bu. Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir şey."

-Gülümsedi. Onu daha fazla düşünmeliydi. Ölümünü canlı tutabilmek için...

-Kendi fikrinizi oluşturun ve kendi doğrunuzu bulun. 

-"Bir keresinde terapistim bana beklentilerin öfke doğurmaktan başka işe yaramayan şeyler olduğunu söylemişti."

-"Yine de çok zor bir çalışma alanı olmalı."
 "Nasıl bir zorluk kurguluyorsunuz ki?"
 "Stresli, riskli, başarısızlığa yatkın bir alan."
 "Tıpkı polislik gibi. Hatta daha ziyade hayat gibi."

-"İnsanın kendi kendini kandırma gücünü asla göz ardı etmemek gerek," dedi. "Özellikle bir şeyi ispatlamaya çalışırken."

-Gerçekten kaderin elinde miydik? İçinde bulunduğumuz durumlara kendi kendimizi sokmuyor muyduk yani? Kendi seçimlerimiz, önceliklerimiz hiçbir değişikliği yol açmaz mıydı?

-Hiçbir kemik kırığı haddinden fazla kendine güvenme yanılgısının neden olduğu kadar acı vermez.

-Terapistin birinin bir keresinde bir şeyi kaybetmenin verdiği acıya bakarak onun bizim için ne derece değerli olduğunu anlarız dediğini hatırladı.

-Eğer gerçekler birbiriyle çelişiyorsa, bu bazılarının gerçek olmadığını gösterir.

-Bizzat gözlemlediklerimize nazaran hayal gücümüzü etkileyen tehlikeler, bizim açımızdan çok daha korkutucu olur. Karşımızda avaz avaz bağıran bir değil ama sakin bir sesle öfkesini aktaran adam bizim kanımızı dondurur.

-"Bazen geri kalan her şey çökünce günahkarlar bile dürüstlüğe sığınmak zorunda kalırlar."

-"Birbirimize hikayeler anlatıyoruz. Gerçek kanıtlarıysa kaçırıyoruz. Sorun bu. Zihnimiz böyle işliyor. Hikayelere çok düşkünüz. Onlara inanma ihtiyacı taşıyoruz. Ve ne oluyor biliyor musun ? Buna inanma ihtiyacı seni bataklığa sürüklüyor."

-Yaşadığın anı hisset: Bilincin kutsal kasesi buydu.

    Dedektif Gurney'i "Aklından Bir Sayı Tut"u ilk okuduğumdan beri dersanedeki eski Türkçe öğretmenlerimden birinin suretinde hayal ederim hep. Aslında kitapta tasvir edilen kişiyle hiç uyuşmayan bir görünüme sahip ama beynim kendince bu eşleşmeyi uygun görmüş ve kitaptaki sahneleri kafamda filme çekerken eski Türkçe öğretmenimi görüyorum hep. Hardwick'i de Gary Oldman olarak hayal ediyorum. Bir de Kline diye bir karakter var ki kendisi bir erkek olmasına karşın onu "Vampir Günlükleri"nde Caroline'ın annesi olan Şerif Forbes olarak canlandırıyorum gözümde hep.
    Kitaptaki karakterlerden birinin adı olan Jykynstyl şimdiye kadar duyduğum en gerip isim. Sesli harfler nereye gitti yahu ? Nasıl telaffuz edileceğini bilen var mı ?
    Bu kitaptan öğrendiğm şöyle bir şey var ki: insan gözünün önündekilere değil de gözlemleyerek ortaya çıkardığı şeylere inanıyor. Sanırım pek doğru ifade edemedim ama kitabı okuyunca anlayacağınızdan eminim.
    Dave Gurney'in karısı Madeleine'in yerinde olmak istemezdim.
    Kitapta sık sık Sherlock Holmes'e gönderme yapmaları da çok hoşuma gitti doğrusu.

Sanırım tüm söyleyeceklerim bu kadar. Şeker tadında bir bayram diliyorum. Baklavaları fazla kaçırmayın !!

  Bu arada "Hobbit"in üçüncü filminin fragmanını izlediniz mi ? Eğer hala izlemediyseniz buradan Türkçe altyazılı  izleyebilirsiniz


3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Ben de okudum :) Muhteşem bir eser :) Üçüncüsü de sonuncu kitabını heyecanla okuyacağım günü bekliyorum :)

    YanıtlaSil